bugün

entry'ler (102)

7 nin büyük harf 1 olması

(bkz: işten çıkarken adama ingilizce am günü yağ)

aynı kafalar.

ruh hastası

enteresan bir şekilde bu hastalığa sahip olan bir çok bireyde ilaç kullanımını reddetme dürtüsü ve ısrarı mevcuttur. bireysel ve sosyal olarak oldukça riskli olan bu reddetme hareketi zamanla çok ciddi ve tehlikeli sonuçlara sebebiyet verebilir.

Mesela bir ruh hastası ''hayvan kesme ve öldürme girişimim var ama ilaç kullanmıyorum, insanlara yalan söylüyorum ve sonuçları umrumda değil'' diyor ise bu arkadaşın aile bireyleri ya da sosyal çevresi zoru ile ilaç kullanmasını sağlamak şarttır, farzdır, zorunluluktur.

Bu tarz psikopatsal eylem ya da kişilere sosyal mecralarda bolca rastlıyoruz ve ne zaman hayvana şiddet videosu ya da bu eğilimde bir posta denk geliyorsak hep beraber ayaklanıyoruz. işin garibi tehlike aynı üstteki entrydeki gibi bağıra bağıra geliyor. yani aslında gayet engellenebilir....

kişinin hasta olması konusu tabi ki eleştirilemez ancak hastalığının bilincinde olup, kendisinde olan tüm semptomları tophane bardağı gibi sıra sıra dizip de, bu benim umrumda değil diyebilen bir birey hastadan ziyade ya ergen ya da orospu çocuğudur.

net.

siktiriboktan yerden mezun olup işsizim diyen kişi

ülkede bilmem kaç siktiriboktan üniversite olduğunu, hatta ülkenin ne kadar siktiriboktan bir eğitim sistemi de olduğunu unutan kişinin; yetmiyormuş gibi işsiz olanları eleştirme cüretinde bulunan einstein' in kullanabileceği cümle tipidir.

Genelde bu einstein bireyler taşşak tartmayı trollükle bulmuş, işsiz güçsüz hatta o yüzlerce siktiriboktan üniversitenin birine bile girememiş olan alaylı ordinaryuıslardır.

fimbul radio

danheim sponsorluğunda, soğuk ülkelerin mükemmel müziklerini kesintisiz dinleyebileceğiniz mükemmel ötesi bir radyodur. Şayet Danimarka, Norveç, Finlandiya gibi ülkelerin epik müziklerini seviyorsanız ya da daha basite indirger isek Viking müziklerini seviyorsanız, vazgeçemeyebilirsiniz...

youtube tabanlı url' si şordadır

(bkz: https://www.youtube.com/w...Wo&ab_channel=Danheim)

james blunt ın eblek suratı

(bkz: derdini sikeyim butonu)

kediyi bantlayıp yuvarlayan şerefsiz

göt korkusundan özür videosu yayınlamış, yaptıklarının çok şerefsizce olduğunu kendi ağzı ile ifade etmiştir.
Tüm hayvanseverlerden ve tüm Çanakkale + Türk halkından özür dilemiştir.

ilahi linç korkusu sen nelere kadirsin....

Bu çocuklar daha çok darp görecektir, Aşikar.
Ölümcül hata yapmadan önce 3 kere düşünmeyi acı bir tecrübe ile öğrendiler.
Bu arada kedi de sahiplendirilmiş.

eski tasarım

kesinlikle geri dönmesi gereken uygulama.
facebook gibi sözlük istemiyoruz.

içki üstüne ilaç almak

ansızın ölüverdi.

''kasımda aşk başkadır'' ya hani... inanın öyle değilmiş. esasında kasımda ölüm başkaymış. açık ve net bir şekilde anladım. bir balyoz yemiş gibi, çok flu ama bir o kadar da net.

8 ay, tam 8 ay giremedim onunla beraber yaşadığımız o eve... tamı tamına 240 gün. öldüğü yere neredeyse her gün gittim ama yaşadığı o eve bir türlü giremedim.

rehabilite olmaya çalıştığım günler sonunda bir gün, işten erken çıktığım bir cumartesi günü; çantamda aradığım bir toka sebebi ile buluverdim o evin anahtarını.. hani ıssız adam filiminde diş fırçalığı yere düşüp parçalanıyor da içinden kızın tokası çıkınca adamda bi şeyler dank ediyor. öyle bir şimşek çaktı beynimde. karar verdim, o gün o eve gidecektim.

bir karara kendini alıştırmak için yapılması gereken en iyi şeyi yapıp bir puba geçtim. kulaklığım kulağımda bir taraftan angelica dinlerken bir diğer taraftan da 70lik biraları içiyordum. (ben ulus ile iletişim içinde içmeyi pek sevemiyorum bu durumlarda. etrafımda ürdün halk oyunları grubu oryantal yapsa bile,o kulaklık o kulakta oldu mu dünya ile ilişiğim kesiliyor hacı)... repeatte anathema ağzıma sıçarken reelde de alkol kanıma karışıyordu. karıncalanmalar başladı. bu huzurun kilitli kapısını açan yegane anahtarın artık elimde olduğu demekti.

5 adet seri içilmiş 70lik sonrası vardım gittim yoluma.

iki kat arası merdiven adedi 16, iki basamak arası mesafe 4 metreydi. 16 adet 4 metrelik basamağı çıktığında vardığın o kattan 5 tane kat edip kapının önüne geldim.

-----

lisedeyken bursa eski adliye civarlarında saklıkent diye bir kafede çürütmüşlüğüm boldur zamanımı... eski saklıkenti bilen bilir, izbe pislik bir kafeydi. duvarları yazı doluydu. duvara bokunla ağaç çizsen ''aman ne kadar da post modern bir yaklaşım'' diyebilecek yüzlerce akranımı bilirim. neyse... o kafede bir şeyler içerken duvardaki ''sonsuzluğa açılan kapılar önündesin'' yazısı dikkatimi çekmişti. o an ne ifade etti hatırlamıyorum ama bayağı etkilenmiştim o cümleden..

------

liseden yıllar sonra o cümle tam olarak olması gereken gediğe oturdu. oradaydım. sonsuzluğa açılan kapılar önünde.
anahtar zaten damarlarımda dolaşıyordu, girdim içeri. 8 ay boyunca duvarlarında saat sesi bile çınlamamış o ölüm mabedine...

ölü evi bir değişik oluyor. soğuk böyle. ölü kokuyor sanki, ama daha çok kulakları sağır eden bir sessizlik kokuyor. duvarlar üstüme gelmeye başladı. odama geçtim. 8 aydır bir kez bile açılmamış olan bilgisayarımı açtım. 8 aydır da bir kez bile çalınmamış olan Moonspell - Luna' yı açtım. Son ses...

yanlış hatırlamadığıma emin olarak buzdolabına gidip iki bira aldım. evde in cin top oynarken bira içmiyorlarmış. ine cine üzüldüm. oysa içselerdi serinlerlerdi, algıları açık olur daha atak olurlardı. neyse... bu iki birayı iki bira daha takip etti. Artık hareketlerim motor hareketlerdi. beynim max 5 dakika daha düşünebilirdi. o zaman zarfı içinde de düşünülebilecek en kötü şeyi düşünmüştü. burdan kendisine en içten selamlarımı sunup, yaşadığıma şükrettiğimi bilmesini istiyorum.

ona yaklaşma, yakın olma, onu tekrar hissedebilme amaçlı olarak yaklaşık 20 kapsül kalp ve tansiyon ilacını açarak içlerindeki tozu biraya boşalttım. yatrtım uyudum. fonda halen luna çalarken.

sonrasını sözlük yazarlarının hastane anıları gibi bir başlıkta yazarım. acayip şeyler var hocu.

size diyebileceğim tek şey var. alkol üstüne ilaç almayın. ne alerjiler geliştiriyor, ne kafalara götürüyor, o zavallı organlarınız neler kaybediyor, nelerle savaşıyor hayal edemezsiniz. bazı şeyler düzelsin diye alkolle aldığınız o ilaç, mezarcının mezarınızı küreğin tersi ile düzeltmesine sebep olabilir. öl me yin...

haydi sağlıcakla.

her sigara tabuta çakılan bir çividir

ölümü düşünürüm bolca, zira severim düşünmeyi. ölüm de kaçınılmaz nihai son, ölmek de güzel, mezar da en rahat yatak ise; neden sevmeyeyim ki...

sigarayı düşünürüm bolca, zira severim sigarayı düşünmeyi. sigara da kaçınılmaz nihai sonun aracı, sigara içmek de güzel, sigarayı içine çektiğin an da hayatının en huzurluanı ise neden sevmeyeyim ki...

tabutuma çivi çakıyormuş sigara, öyle diyor muhtar ve ihtiyar heyeti. gülüyor muyum? hayır.
dalga mı geçiyorum? hayır...
inanıyor muyum buna? tabi ki evet...
bırakıyor muyum peki sigarayı? asla...

bir tabutum var benim. klişe biri olduğumdandır muhtemelen, tahtadan bir tabut. üstünde yeşil örtü, üstünde arapça yazılar. ya da arapça değiller işte her neyseler. içinde ben varım. özenle paketlenmiş bir adet nercik.

öldüğümde yıkamaya kalktılar beni. çıplaklıktan hoşlanmamam, teşhiri sevmemem falan gram umurlarında olmadı. saçımı yıkadılar, vücudumu, ayaklarımı, bir de abdest aldırdılar ama öyle 3 kere ağzıma 3 kere burnuma şeklinde değil.
gül suyundan nefret ettiğimi, bir süre sonra çişten farklı kokmadığını düşündüğümü bildikleri halde, döktüler üzerime o esans- ı şahaneyi... orda bi kez daha nefret ettim dünyadan.
yetmezmiş gibi bir de çörekotu döktüler üstüme.. poğaça mıyım olum ben? nedir bu saçmalık. oldu olacak yumurta sarısı da sürün üstüme...
pamuk mevzuunu hiç açmıyorum, siz de açmayın. kollarımı hasta pedleri ile sardılar, çağa ayak uyduran bir ölüyüm ben.
kefenimi sardılar vücuduma, sıktılar bağlarını ''allahü ekber'' nidaları eşliğinde, işte o an ürktüm...

neyse öldüm işte ben yani. belki de bu yüzden en sevdiğim yazar mevtai.

sigaradan mı öldüm diye düşündüm. her içişimde bir çivi mi çaktım ben tabutuma yani. yürüyün gidiin len!
kan kustum ben hayatımda, öyle şeyler yaşadım ki içten içe kemirdi beni, sigaradan beter yedi beni. çakmadı mı tabutuma çivilerden birini?

yakınlarımın ölüşünü gördüm, çaresizliği yaşadım, kan aktı her gece gözlerimden... bu değil de sigara mı öldürdü beni?

2 yaşındaki bebeğe 4 kişinin tecavüz ettiğini gördüm, bebeğin midesine kadar uzanmıştı hayvanların cinsel organları. bu değil de sigara mı çaktı çivimi?

boğaz köprüsünden atlayan mühendislik 4. sınıf öğrencisinin, suya çakılmadan önce havada süzülüşünü, yüzündeki huzur ifadesini gördüm. bu değil de sigara mı çaktı lan çiviyi.

bu dünyanın çıkan çivisini tabutuma sigara değil, dünya çaktı.
ben de üstüne düşünmeden keyifle bir kibrit çaktım,
o kibritle de tatlı sigaramın ucunu yaktım...
nefes...

hastası olunan sözler

--spoiler--
hayvan gibi davrandığın insanları, insan gibi davranmadıkları için suçlayamazsın.
--spoiler--

ölü yıkamak

nasıl yaptım, nasıl yapabildim bilmiyorum ama insan bir taneyi yapınca, diğerlerini de yapabiliyormuş.
seri katil olmanın ilk koşulu gibi, babamın garip atasözü gibi ''2. yi alan 102. yi de alır'' *
yıkadım işte. ilki çok ağırdı. çok çok ağırdı.

önümdeki sedyede yatan annemdi.
saçlarının öldüğü açıkça ortadaydı. sönüktü saçları. tırnaklar ve saçlar uzamaya devam edermiş hikayesine o andan sonra inanmayı kestim. uzasa ne olurdu ki. ölüydüler işte.
kupkuru bir ölü uzanmıştı önümde. suyu ilk önce yüzüne tuttuk, sonra saçlarına. yavaş yavaş ıslanıyordu.
normal bir kalıp beyaz sabun. insanın tüm pisliğini alan tek şey bu kalıp sabun mudur? işte o sabun.. ellerine sürdüğünde masumiyet kokan, anneannenin yıkadığı çamaşırları, eski köy kokusunu, küçüklük anılarını aklına getiren o sabun hayatının bundan sonraki bölümünde sana neler ifade edecekti bir bilsen..

saçlarını sabunladım, yüzünü de.. yüzünde biriken kan parçacıkları ufak ufak dağılıyorlardı. ağzına köpüklü sular ısrarla girmeye çalışıyordu. tadını bilirim berbattır. engel olmaya çalıştım elimden geldiğince.
gözüne köpüklü sular geldiğinde içim cız etti. o ela gözleri yanardı bu köpüklerden. ama kıpırdatmıyordu bile. kusacaktım stresten...

sabun ölü tenine değdiğinde ananenin çamaşırları gibi masumiyet kokmuyor. aksine bildiğin morg kokuyor, koca bir ürperti kokuyor, ölüm kokuyor. bunu o kadar net anladım ki... o günden sonra nefret ettim beyaz sabundan.. belki de beyaz olan her şeyden nefret ettim, kefenini de görünce... karmakarışık!

sağa çevir, incitmemeye çalış, yıka.
sola çevir, incitmemeye çalış, yıka.
dualar eşliğinde köpükler dağılsın tüm vücudunda..
allah'ın huzuruna tertemiz çıksın diye yıka...
gözyaşlarınla yıka...
gözyaşlarınla...

o gün nasıl dayanabildim bilmiyorum, zaten aklımı yitirdim o günden sonra uzun süre... tam ölümün soğukluğu ensemden uzaklaşmaya başlamıştı ki...

babannem öldü. annemin 1. yılına bir hafta kala. yine bir kurban bayramı. kurban bayramında en yakınlarımı kurban veriyorsam eğer kesilen hayvanların anlamı ne? o konuda hala düşünüyorum....

yanına girdiğimde takribi 45 dakikalık ölüydü. morga koymuşlardı ama henüz soğumamıştı. yüzünde güler gibi bir ifade vardı. ama huzurla gülümser gibi değil, ibneliğine güler gibi. 3 saniye içinde dirilip tajkip eden 5 saniye içinde tekrar ölecekmiş gibi.
ölü görmek alışkanlık mı yaratmıştı bilmiyorum, tedirgin olsam da yüzüne bakmaktan ona dokunmaktan kendimi alıkoyamıyordum.
çıktık...

ertesi sabah erkenden gittik yanına. kalp krizi sonucu ölmüştü ve çok fazla morarmış olabileceğini söylediler. sen yanına gitme istersen zaten annenin etkisinden çıkamadın henüz dediler. duymazlıktan geldim.
girdim yanına, üstü tamamen örtülüydü. teneşirde uzanmıştı. ölü yıkayıcı bir önlük verdi. neredeyse yao ming'in boyu kadar. taktım önlüğü. elime bir sünger verdi ve o lanet olası beyaz sabunu. aklımda flaşlar patladı. sadece sustum.

açtı yüzünü, dokundum. buz kalıbıydı. morarmamıştı.
ölü yıkayıcı suyu açtı ve başladık yıkamaya...

sağa çevir, incitmemeye çalış, yıka.
sola çevir, incitmemeye çalış, yıka.
dualar eşliğinde köpükler dağılsın tüm vücudunda..
allah'ın huzuruna tertemiz çıksın diye yıka...
gözyaşlarınla yıka...
gözyaşlarınla...

cesaret işi falan değil ölü yıkamak. şefkat işi.
savunmasız olan bir güzelliği canın pahasına korumak gibi bir şey. onu ait olduğu yere gönderene kadar kanatların altına almak. ona son görevini yapmak gibi. ona dünyanın en güzel sesinden dünyanın en güzel şarkısını söylemek gibi. onun cansız bedenine ruh vermek gibi.

bir gün beni yıkarlerken , yattığım yerden onları huzurla izleyeceğim. gözlerime sabun köpükleri dolsa da, o güzel yüzlerini 1 salise daha fazla görebilmek adına kıpırdatmayacağım göz kapaklarımı. söz...

lgbt ahlaksız bir sivil toplum kuruluşudur

ahlak topluma göre değil kişiye göre değişen bir olgudur.
kendilerinin ahlaksız olduklarını düşündüklerini sanmıyorum.
ahlaksız olduklarını da düşünmüyorum.
bunu söyleyen malların lezbiyen pornosu izlediğine de adım gibi eminim.
bir de doğudaki ensest yapıyı ve pedofili manyaklığını göz ardı edip, burada klavyeden lgbt ye sallayanlara götümle gülüyorum..
çok biliyorsan önce genel normların dışında olan ahlaksızlıkları gider, akabinde özgür seçimlere salla.

suriyeli lokantasında 400 kg kedi eti yakalanması

evimde iki bahçemde iki kedim var.
her şeyden önce söylemeliyim ki, içimizde aşırı ağır orrrroooooossspuuuu çocukları var.
ancak bir o kadar da bilinçsiz bir halkımız var. kabul edelim bu hepimizin suçu.

bu kadar başı boş, sahiplenilmemiş ve barınağa bırakılmış hayvan varken, ve devleti siktir edin halktan doğru dürüst bu hayvanlar için efor sarfeden yokken ne bekliyorduk ki... fukuoka adası mı?

bu hepimizin, hepinizin suçu...
ne ilanlar açıyoruz kediler sahiplenilsin diye.
sadece koruyucu aile isteyip tüm masraflarını ömür boyu hesapsızca karşılamayı bile teklif edenimiz var... ama ne oluyor sonuç? 0 (sıfır)

Kocca bir sıfır.. kediler sokaklarda kalıyor, belediye topluyor, bir süre barınakta bakıp akabinde toplu olarak sokağa, ormana salıyor. ya bu hayvanlar açlıktan birbirlerini yiyor, ya da amk kodumun 3 kuruşluk büfelerinde insanlara yem ediliyor.

insan o kadar iğrenç bir yaratıkmış ki, göz gördükçe, her yeni günde hayvanları daha çok seviyorum.

sözlüğe gelmesini istediğiniz özellikler

eski tasarım..

tek budur. allasen neden yeni tasarım üzerinden yapıyoruz her şeyi. Yemin ederim sözlükten soğuttu ya.
belki ben geleneklerinin dışına çıkamayan bi adamım... yıllardır yazarım şurda, hiç bu kadar sıkıldığımı bilmem...
eski tasarım geri gelsin...

sevgilisinin resmini komodine koyup bakan kız

yapmaması gerektiğini er geç anlayacak olan, henüz aldatılmamış ya da aldatıldığının farkında olmayan ya da esasında Osmanlı ruhlu olan babasının henüz aydın olduğunu düşünen en asil duyguların kızıdır. sevin onu, pamuklara sarın, sarmalayın; daha çok masumdur.

Once upon a time in my lifeline, ben de böyle ebleklikler yapmıştım paşazadelerim. cinsiyetdaşının bir adet kalem kaşlı istanbul beyfendisine izmir' de gönlümü kaptırmış bir bursalı olarak, bu coğrafi dik üçgenin dönüp de götüme gireceğinden bihaberdim tabi o zamanlar. seviyorum sanıyorum... ama nasıl sanıyorum bir bilseniz... bir seviyorsam bin ''seviyor sanıyorum''... o denli sanıcıyım o aralar. nerden bileyim daha sonra bu sanıcılığın cici bir sancıya dönüşeceğini...

görsen ama 2. sınıf türk aşk filmi gibiyiz. bi ağaçlarına rkasına saklanıp birbirimizi bulmaya çalışmadığımız, bi fonda ahhh neredeee vah neredeee çalmadığı kalıyor... tabi bu aşkı perçinlemek için gerekli alet edevattan da geri kalmıyoruz o dönemlerde.. vesikalık saklama, hediye ettiği çiçekleri kurutma işini aşmışız aga, bi up grade aşık olmuşuz ki yapış yapış...

bu tutmuş sünnet fotoğrafını çoğaltıp getirmiş bana... tabi o zaman masumiyet diye bir eşy var hacı, öyle parselleme yapmak için vermemiş fotoğrafı, amanın minnoş sevgilim hissiyatı yaratmak için vermiş.
Fotoğraftaki kompozisyon tam olarak şu: kafada tüylü bir fes, üstte ihram tarzı o beyaz sünnet elbisesi ( belde toplanmış pipi boşta bırakılmış) altta iki takunya, suratta jelibonu ağzında keyiften köşe olmuş çocuk ifadesi...

kompozisyon bu.
Seviyoruz masumuz ya, bizim için pipi tabi o salanan minik şey...

babam için öyle olmadı işte o... adam fotoğrafta kendi çocukluğunu görüp iç geçirdiği saniyede, kendi büyüklüğünü ve kendi kız arkadaşlarına ne bok yedi ise onları baz alarak delirdi. bizim için pipi olan o minik şeyler adam için birden tam kendi tabiri ile ''dal daşşak'' oluverdi...

Odama girip o fotoğrafı görüp, düşünceden düşünceye atlayıp fotoğrafı tavana fırlatması bir oldu... bö neee lööönnnn diye bağırırken cevap veremedim. ne desem bilemedim.

''baba yaa arkadaşım'' dedim.. ama kompozisyonda arkadaşım olabilecek hiç bir öğe yok...
''alemin sikini taşşağını odanda mı sergiliyon kızım sen?'' dedi...
yine bi şey diyemedim... ''yok baba'' dedim...

evde fotoğraflar uçuştu, sakin kalmasam komodin de uçardı...

neyse sonra babam sakinleyince nasihatler silsilesi başladı..
''bak kızım bize yakışmaz böyle saçma şeyler, sevme demiyorum da bu fotoğraf ne?'' vss diyerek girdi babam. Sonra da işe gitti. Olimpiyat meşalesini alan annemden sağlam bir zılgıt beklerken en baba nasihat geldi.

''kızım bu ne yaaa. erkek dediğin iyi bir şey olsaydı adı koca değil gonca olurdu. sen siktir et bunları, bak işine''

** o zaman anlamıyosun abi. çocuksun safsın.
seviyorsun sanıyorsun. ve fotoğraftaki o çocuk başka bir kadının kollarında pipi boşta bırakılmış şekilde zevkten dört köşe olmuş şekilde ''jelibon'' yerken, sen ya uyuyor oluyorsun ya da onun için ağlıyor...

amk komodinin de, aldatanın da...

pause.

arda için yardım topluyoruz

uludağ sözlüğün duyarsız kalmaması gereken yardım kampanyası. zaten her şey yıkılıp dökülüyor, bari bir konuda iyi şeyler olsun.
Yardım edin...

recep tayyip erdoğan

Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca yaşanmış en berbat devrin mimarı olan, ağzından salyalar saçarak devlet yönetmeye çalışan, kör sağır ama bu ikisinin aksine ağzı hiç kapanmayan, hırstan ne yapacağını şaşırmış zatı. Bok etti.

34 sg 565 plakalı bmw deki magandalar

ifşa edilmesi çok kolaydır.

içki içen insanların ezik olması

valla çok doğrudur.
dün akşam öyle bir ezildik öyle bir ezildik ki inanamazsın.
sonra halkı sokaklara davet ettik.
kendimizi de başkomutan ilan ettik.
çocuk istismarını tam yasallaştırmak üzereydik ki biri geldi kusturdu kendimize geldik.

Bayılıyorum sizin gibi salaklara ya. ayık kafa hiç çekilmiyorsunuz da, alkolle stand up izlermiş gibi izliyoruz sizi.
taşşak geçecek malzemeden başka hiç bir şeysiniz.

sıla gençoğlu

örümcek beyinlilerin hedefindeki kadın haline gelmiş. bu örümcek beyinliler de aklı sıra demokrasi bekçileri.
ulan salak. yapılan şey şovdan başka ne? siz o meydanda çok afedersiniz de dağıtılan beleş sandviçleri yiyip, şahinleriniz ile drift yapmaktan başka ne yapıyorsunuz. bulmuşsunuz bir şarkı, eşliğinde rabia işaretleri sallayarak ülke kurtarıyorsunuz. allah aşkına bu kadar salak olmayın.

Sizin o demokrasi nöbeti dediğiniz şey akp' nin gövde gösterisine dönüşmedi mi?
Sizin o demokrasi nöbeti dediğiniz şey iftar çadırna dönüşmedi mi?
sizin o demokrasi nöbeti dediğiniz şeyde sahnede olan başkomutanınız yıllarca fetö' ye ''kıymetlimissss'' diye yalanmadı mı?

siz salakları kandırın durun.
bu kadın sizin %80' ininizden çok daha akıllı ve haysiyetlidir.
sizden de çok daha milliyetçidir.

Siz TÜRK olmak ile AKP yalakası olmak arasındaki dev farkı nasıl göremezsiniz?